VECİZ SÖZLERİN TAHLİLİ VE İZAHI -3-

image_pdfimage_print

VECİZ SÖZLERİN TAHLİLİ VE İZAHI -3-

​1. “Şu kışın baharı ne kadar makul ve lâzım ve kat’î ise, haşrin sabahı da, berzahın baharı da o kat’iyettedir.”
​Bu vecize, aklî bir delil (bürhan) yoluyla ahireti, hususen haşri (yeniden dirilişi) isbat etmeyi hedefler.
• ​Tahlil (Mantıkî Bağlantı):
• ​Kış ve Bahar: Kış, tabiatın “ölümü” gibidir. Ağaçlar kurur, hayat çekilir, her yer karla (kefenle) örtülür. Bahar ise o “ölü” tabiatın yeniden dirilişidir.
• ​Makul, Lâzım ve Kat’î: Kışın bahara dönmesi tesadüfî bir hadise değil, Cenâb-ı Hakk’ın koyduğu bir kanun-i küllîdir. Bu, aklî bir (makul), zorunlu bir (lâzım) ve şüphe götürmez (kat’î) bir neticedir. Her kışın bir baharı olmuştur ve olacaktır.
• ​İzah (Ahiretle Münasebeti):
• ​Berzah ve Haşir: Berzah, ölüm ile kıyamet arasındaki “kış” mevsimidir; bir bekleyiş ve geçiş âlemidir. Haşir ise, o berzah âlemindekilerin “bahar” sabahına uyanması, yani yeniden dirilerek Mahşer meydanına çıkmasıdır.
• ​Netice: Bu kâinatta her kışı bir bahara çeviren, küçücük tohumlardan devâsâ ağaçları çıkaran ve her sene milyarlarca varlığı “haşreden” (dirilten) Kudret-i Ezeliye için, insanın bir kerecik ölümünden sonra onu yeniden diriltmesi, kıştan baharı getirmek kadar kolay, makul ve kat’î bir icraattır. Kâinattaki bu büyük faaliyet, ahiretin varlığına bir isbattır.

2. “Dünya bir mezraadır. Mahşer ise bir beyderdir, harmandır. Cennet, Cehennem ise birer mahzendir.”
​Bu söz, dünyanın mahiyetini, insanın mesuliyetini ve ahiretin neticesini müthiş bir teşbih (benzetme) sanatı ile tasvir eder. Bu, “Dünya ahiretin tarlasıdır” hadis-i şerifinin bir tefsiridir.
• ​Mezraa (Tarla): Dünya, bir lezzet ve istirahat yeri değil, bir “ekim” yeridir. İnsan buraya iman, amel, ahlâk, ibadet veya bunların zıddı olan küfür, isyan ve günah tohumlarını ekmek için gönderilmiştir.
• ​Beyder/Harman: Mahşer, o tarladan (mezraadan) kalkan mahsulün toplandığı yerdir. Harman yerinde buğday (iyi ameller) samandan (kötü ameller, boş işler) ayrılır. Her şeyin hesabı görülür, Mizan’da tartılır.
• ​Mahzen (Depo/Ambar): Harman yerinde ayrıştırılan net mahsul, ait olduğu depoya (mahzene) kaldırılır. Bu mahsul iyiyse, ebedî saadet ambarı olan Cennet’e; şer ve kötülük ise, ebedî azap yeri olan Cehennem’e konulur. Bu tasvir, dünyadaki her anın ebedî bir neticesi olduğunu ihtar eder.
​3. “سلامة الانسان في حفظ اللسان” (Selâmetü’l-insân fî hıfzı’l-lisân)
​Meşhur bir Arap atasözü manasını ihtiva eden hikmetli bir sözdür.
• ​İzah: “İnsanın selameti (kurtuluşu, esenliği), dilini korumasındadır (hıfz etmesindedir).”
• ​Hikmeti: Dil (lisan), insanın hem en büyük nimeti hem de en tehlikeli azasıdır. İnsanı Cennet’e de götürebilir (zikir, iman, ilim, güzel söz ile), Cehennem’in dibine de atabilir (gıybet, yalan, iftira, küfür, fitne ile). Kişinin dünyada başına gelen belaların çoğu ve ahirette çekeceği azabın mühim bir kısmı dilinden kaynaklanır. Bu sebeple “dilini tutan kurtuldu” buyrulmuştur. Bu hat eseri, bu küllî hikmeti tasvir etmektedir.

4. “Cenâb-ı Hak, kemâl-i kereminden, onlara hayat-ı dünyeviyeye benzer, fakat kedersiz, zahmetsiz bir hayatı âlem-i berzahta onlara ihsan eder. Onlar kendilerini ölmüş bilmiyorlar.”
​Bu iktibas, şehitlerin (veya salih mü’minlerin) kabir ve berzah hayatını tasvir eder.
• ​İzah: Şehitler, kâmil imanla ve fedakârlıkla canlarını verdikleri için, Allah (cc) sonsuz cömertliği (kemâl-i keremi) ile onlara bir ikramda bulunur.
• ​Berzah Hayatı: Onların berzahtaki hayatı, bu dünyadaki hayata benzer (yemek, içmek, gezmek gibi ruhanî lezzetler alırlar), ancak bir farkla: Bu dünyadaki hayatın tüm “keder” ve “zahmet” unsurlarından (hastalık, yaşlılık, korku, endişe) arındırılmıştır.
• ​”Ölmüş Bilmiyorlar”: Bu, Kur’ân-ı Kerîm’deki “Allah yolunda öldürülenlere ölüler demeyin. Bilâkis onlar diridirler, fakat siz fark etmezsiniz” (Bakara, 154) ayetinin bir tefsiridir. Onlar öyle ulvî bir hayata ve saadete gark olmuşlardır ki, ölümün acısını veya yokluk hissini idrak etmezler.

5. “Şu dâr-ı dünya, meydan-ı imtihandır ve dâr-ı hizmettir; lezzet ve ücret ve mükâfat yeri değildir.”
​Bu vecize, dünyanın asıl mahiyetini (ne olduğunu) ve ne olmadığını keskin bir çizgiyle ayırır.
• ​Nedir? Dünya, meydan-ı imtihan (imtihan sahası) ve dâr-ı hizmettir (hizmet yurdudur). İnsan, ene (benlik) cevherini kullanarak bir imtihandan geçer ve Rabbine kulluk hizmetini ifa eder.
• ​Ne Değildir? Dünya, lezzet, ücret ve mükâfat yeri değildir.
• ​Hikmeti (Mantıkî İzah): Bu dünyada bazen zalimlerin rahat, mazlumların sıkıntı içinde olması, bu sözün isbatıdır. Eğer dünya mükâfat yeri olsaydı, en rahat yaşayanların peygamberler ve salihler olması gerekirdi. Hâlbuki onlar en çok çile çekenlerdir. Bu, bir askerin cephede savaşırken komutanından “lezzet” ve “ücret” beklemesinin abes (saçma) olmasına benzer. Mükâfat ve lezzet, hizmet bitip imtihan tamamlandıktan sonra, asıl vatan olan ahirette verilecektir.

6. “Madem iman gibi hadsiz kıymetdar bir nimet bizde vardır; ihtiyarlık da hoştur, hastalık da hoştur, vefat da hoştur.”
​Bu söz, “iman nazarı”nın (iman bakışının) hadiselere bakışı nasıl tamamen değiştirdiğini gösterir.
• ​Asıl Nimet (İman): İman, ebedî saadeti kazandıran, Allah’a dost kılan, “hadsiz kıymetdar” bir nimettir.
• ​Zahiri Musibetler: İhtiyarlık, hastalık ve vefat, imansız bir nazar (bakış) ile bakıldığında acı, çirkin ve korkunç görünen hadiselerdir.
• ​İman Nazarının Tesiri:
• ​İhtiyarlık: İman ile bakıldığında “hoştur”, çünkü ebedî gençliğin kazanıldığı ahiret yurduna yaklaşmanın ve tecrübeyle kemâle ermenin bir işaretidir.
• ​Hastalık: “Hoştur”, çünkü günahlara kefarettir, insanın aczini ve Rabbine ne kadar muhtaç olduğunu hatırlatan bir “ikaz-ı Rahmanî”dir.
• ​Vefat: “Hoştur”, çünkü o bir yok oluş (idam) değil, Sevgili’ye (Allah’a), dostlara ve ebedî saadete kavuşmak için bir “terhis tezkeresi” ve “tebdil-i mekân”dır (mekân değiştirmedir).

7. “Hads-i kat’î ile vicdanen hissedilebilir ki insan öldükten sonra esaslı bir ciheti bâkîdir. O esas ise ruhtur.”
​Bu ifade, ruhun bekasını (sonsuzluğunu) aklî delillerden ziyade, insanın derûnî ve vicdanî hissiyatına dayanarak isbat eder.
• ​Hads-i Kat’î: Kesin ve şüphesiz bir sezme veya ani kavrayış.
• ​Vicdanen Hissedilmek: İnsanın vicdanı (kalbî şuuru), yalan söylemez. Her insan, en derûnî noktasında, bu bedenden ibaret olmadığını, bu dünyaya sadece yiyip içip ölüp gitmek için gelmediğini hisseder. Ebediyet arzusu, adalet arzusu, bu vicdanî hissin tezahürüdür.
• ​Esaslı Cihet (Ruh): İnsan öldüğünde çürüyen, dağılan kısım bedendir (ceset). Fakat insanın “ben” dediği, şahsiyetinin merkezi olan, düşünen, hisseden, seven, korkan aslî yönü, yani ruhu bâkîdir (kalıcıdır). O, bedene muhtaç olmayan latîf bir cevherdir.

🖋️ HAYAT SAHNESİNDEN HAKİKAT MAHZENİNE: İMAN, İMTİHAN VE RUHUN YOLCULUĞU
​İnsan, kâinatın en mükerrem varlığı olarak, bu dünyaya aslî bir vazife ve mühim bir ticaret için gönderilmiştir. Elindeki sermaye ise “ömür”dür. Bu yolculuğun üç temel durağını tasvir eder: Dünya (İmtihan), Berzah (Bekleyiş) ve Ahiret (Netice).

1. Dâr-ı Hizmet: Dünya Meydanı
​Tarih boyunca hikmet ehli, dünyanın geçiciliği üzerine tefekkür etmiştir. Lakin Risale-i Nur düşüncesinde bu geçicilik, bir “hiçlik” veya “boşunalık” değil, aksine çok ehemmiyetli bir “faaliyet” alanıdır. Dünya, “meydan-ı imtihan ve dâr-ı hizmettir.” . Bu, dünyanın bir lezzet yurdu (darü’l-lezzet) değil, bir çalışma ve gayret yurdu (darü’s-sa’y) olduğunun ilanıdır.
​Bu nazar (bakış), tarihteki birçok yanılgıyı düzeltir. İnsan, bu dünyaya ücretini almaya değil, çalışmaya gelmiştir. Bir askerin siperde madalya beklemesi ne kadar mantıksız ise, mü’minin de dünyada tam bir huzur ve mükâfat beklemesi o kadar zıttır. Bu sebeple Ebu Hanife, İmam Ahmed bin Hanbel gibi büyük imamlar veya Abdülkâdir-i Geylânî gibi maneviyat sultanları, en büyük çileleri çekmişler; çünkü onlar “mükâfat yeri”nin burası olmadığını biliyorlardı.
​Dünya, “bir mezraadır.” Ektiğimiz her düşünce, her söz, her amel bu tarlaya düşen bir tohumdur. İbret şudur ki; tarlaya arpa ekip buğday beklemek ne kadar akılsızca ise, dünyaya gıybet, yalan ve isyan ekip ahirette Cennet ve selamet beklemek o kadar mantıksızdır.

2. İmtihanın Silahı: Dil ve İman
​Bu imtihan meydanında insanın hem en büyük zaafı hem de en büyük kuvveti kendi ene (benlik) yapısındadır. Bu ene’nin en tehlikeli zahiri âleti dildir. O tasvir edilen hikmet, “İnsanın selameti, dilini korumasındadır” der.
​Tarihî bir ibret olarak, Cemel Vakası veya Siffin Savaşı gibi Müslümanların birbirine girdiği en elim hadiselerin fitilini ateşleyen, orduları birbirine katan şey, çoğu zaman “söz” ve “lisan” fitnesi olmuştur. Bir söz bir cemaati ihya ederken, bir söz bir devleti batırabilir.
​Peki, bu kaygan zeminde insan nasıl “selamet” bulacak?
Cevap, diğer vecizede gizlidir: “Madem iman gibi hadsiz kıymetdar bir nimet bizde vardır…” . İman, hadiselere bakış açısını değiştiren sihirli bir gözlüktür. Bu gözlük takıldığında, en korkulan üç düşman—ihtiyarlık, hastalık ve vefat—birer “düşman” olmaktan çıkar, “dost” ve “hoş” birer elçiye dönüşür. Çünkü iman nazarı, zahiri sebeplere değil, derûnî hikmete bakar. Hastalığı günahların dökülmesi, ihtiyarlığı kemâle eriş, vefatı ise Sevgili’ye vuslat olarak görür.

3. Kıştan Bahara: Berzah ve Haşir
​İmtihan biter, hizmet tamamlanır ve “vefat” denilen kapı çalınır. Maddî nazar, bunu bir “yok oluş” olarak görür. Lakin vicdan ve iman, bunun bir “yok oluş” olmadığını haykırır. “İnsan öldükten sonra esaslı bir ciheti bâkîdir. O esas ise ruhtur.” . Beden ölür, ama şahsiyetin aslı olan ruh, dâr-ı hizmetten ayrılır.
​Peki, ruh nereye gider? İşte burada Berzah âlemi başlar. Berzah, dünyanın “kışı”dır. Amma bu kış, herkes için aynı değildir.
Zalimler ve kâfirler için bu, azap ve karanlık bir kış iken; şehitler ve salihler için “kedersiz, zahmetsiz bir hayat” bahşedilen, dünyadaki lezzetlere benzeyen ruhanî bir bahar havasıdır. Onlar kendilerini ölmüş bilmezler, çünkü ölüm onlar için sadece bir perdedir.
​Fakat bu kış, ne kadar uzun sürerse sürsün, ebedî değildir. Nasıl ki “kışın baharı ne kadar makul ve lâzım ve kat’î ise”, o berzah kışının da bir baharı olacaktır. O bahar, **”Haşrin Sabahı”**dır .
​İşte o sabah, “Mahşer” denilen o büyük harman yeri kurulduğunda, tarlaya ekilen her şeyin hesabı görülecek ve ayrıştırılan mahsuller, ebedî “mahzenler” olan Cennet ve Cehennem’e sevk edilecektir.
​Külli netice şudur: Hayat, mezraada (dünyada) başlar, harmanda (mahşerde) hesaplaşır ve mahzende (ahirette) son bulur. Bütün mesele, mahzene ne götüreceğimizdir.

📖 Konuyla Alakalı Âyet-i Kerîmeler
• ​Dünyanın Mahiyeti (Mezraa ve İmtihan): ​”Bilin ki dünya hayatı ancak bir oyun, eğlence, bir süs, aranızda bir övünme ve daha çok mal ve evlât sahibi olma isteğinden ibarettir. Tıpkı bir yağmur gibidir ki, bitirdiği ziraatçilerin hoşuna gider. Sonra kurur da sen onu sapsarı görürsün, sonra da çer çöp olur. Ahirette ise çetin bir azap; Allah’tan mağfiret ve rıza vardır. Dünya hayatı, aldatıcı bir zevkten başka bir şey değildir.” (Hadîd Sûresi, 57:20)

• ​Dilin Muhafazası ve Mesuliyet (Hıfz-ı Lisan): ​”O, bir söz söylemeye dursun, mutlaka yanında hazır bir gözetleyici (yaptığını kaydeden melek) vardır.” (Kāf Sûresi, 50:18)

• ​İman ve Musibetler (Hastalık, İhtiyarlık): ​”Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla; mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle deneriz. Sabredenleri müjdele!” (Bakara Sûresi, 2:155)

• ​Ruhun Bekası ve Ölüm: ​”Sana ruhtan soruyorlar. De ki: ‘Ruh rabbimin emrindendir. Size ilimden pek az bir şey verilmiştir.'” (İsrâ Sûresi, 17:85)

• ​Berzah Hayatı (Şehitler): ​”Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanma! Bilâkis onlar diridirler; Allah’ın lütuf ve kereminden kendilerine verdikleriyle sevinç içinde rableri katında rızıklara mazhar olmaktadırlar. Arkalarından gelecek ve henüz kendilerine katılmamış olan (şehit) kardeşlerine de hiçbir korku ve keder bulunmadığı müjdesinin sevincini duymaktadırlar.” (Âl-i İmrân Sûresi, 3:169-170)

• ​Haşir (Diriliş – Kış ve Bahar Teşbihi): ​”Öyleyse Allah’ın rahmetinin eserlerine bak: Yeryüzünü ölümünün ardından nasıl diriltiyor! Şüphesiz O, ölüleri de böyle diriltecektir. O, her şeye kādirdir.” (Rûm Sûresi, 30:50)

📜 ÖZET
​Tahlil ettiğimiz bu veciz sözler ve hikmetli yazı, insan hayatının manasını çözümler. Dünya, bir imtihan meydanı ve ahiret amellerinin ekildiği bir “mezraa” (tarla) olarak tasvir edilir. Burası lezzet ve mükâfat yeri değil, “hizmet” yeridir. Bu imtihanda insanın en tehlikeli azası “lisanı” (dil), en kıymetli hazinesi ise **”iman”**ıdır. İman nazarı, hastalık, ihtiyarlık ve vefat gibi korkunç görünen hadiseleri “hoş” ve “güzel” birer elçiye çevirir. Ölüm, bir yok oluş değil, **”ruh”**un bâkî kalarak “Berzah” âlemine geçtiği bir kapıdır. Şehitler bu âlemde kedersiz bir hayat sürerler. Tıpkı her “kış”ın mutlaka bir “bahar”a dönmesi gibi, her “berzah”ın da mutlaka bir “haşir” (diriliş) sabahı olacaktır. Mahşer, dünyanın “harman” yeri, Cennet ve Cehennem ise amellerin ebedî “mahzen”leridir.
Hazırlayan: Mehmet Özçelik www.tesbitler.com
18/11/2025

 

 

Loading

No ResponsesKasım 19th, 2025